Avrupa Komisyonu Başkanı Sn. Barroso'nun Avrupa Birliği Delegasyon Başkanları'na Yaptığı Konuşma

 

 

José Manuel Durão Barroso

Avrupa Komisyonu Başkanı

 

 

AB Delegasyonu Başkanları, AB Özel Temsilcileri ve Maslahatgüzarlar Yıllık Konferansı/Brüksel

4 Eylül 2012

Saygıdeğer Büyükelçiler, Delegasyon Başkanları ve Meslektaşlarım,

Bugün sizlere hitap ediyor olmaktan çok mutluyum.

İtalyan devlet adamı Francisco Guicciardini'nin "Diplomatlar devletin gözü ve kulağıdır" sözünü etmesinin üzerinden 600 yılı aşkın bir süre geçti.

Bu tespit halen geçerlidir. Ancak bir büyükelçinin iyi bir ev sahibi ve iyi bir dinleyici olduğu için kendini yeterli gördüğü günler çok gerilerde kalmıştır.

Artık sizler özellikle de Avrupa Birliği gibi nevi şahsına münhasır ve ilham verici bir kuruluşun ve örgütün Büyükelçileri olarak bu niteliklerle yetinmiyorsunuz.

Sizler bir ulusu ya da imparatorluğu değil, egemenlik haklarını birleştirerek ve ortak hareket ederek menfaatlerini daha iyi müdafaa edeceğine ve değerlerini yaygınlaştıracağına kanaat getirmiş özgür irade sahibi bir grup ulusun temsil edilmesi gibi insanlık tarihinde benzeri görülmemiş bir projenin öncülerisiniz dermek mübalağa olmayacaktır.

Bunu konuşmamım başında hatırlatmak istedim, çünkü nerelerden buralara geldiğimizi akılda tutmak her zaman önem arz eder ve bütün faaliyetlerimizi şekillendirir. Bu durum diplomatik görev için de geçerlidir. Avrupa'nın önemli zorluklarla ve - yurtdışı faaliyetlerimiz ile XXI. yüzyıl dünyasını şekillendirme kapasitemizi önemli oranda etkileyecek- çok önemli seçimlerle yüzleştiği böyle bir zamanda bunu hatırlamak önem arz eder.

AB'yi de vuran finansal ve ekonomik kriz aşırı borçtan, finans sektöründeki sorumsuz davranışlardan ve ulusal denetim sistemlerinin başarısızlığından doğdu. Ancak bu krizin altta yatan nedeni dünyada meydana gelen tektonik değişiklikler ve özellikle de son yirmi otuz yıldır biriken derin dengesizliklerdir.

Tarih hızlanışa geçmiştir ve seyirci olarak kalmanın bedelleri bizim için ağır olacaktır. Bazı rakamlar bu değişikliği gözler önüne seriyor: 20. yüzyılda dünya nüfusu dört kat, ekonomi üretimi 40 kat artmıştır. Tarih öncesinden 1960 yılına kadar, dünya nüfusunun 3 milyara ulaşması binlerce yıl almıştır. Ancak 1999 yılına kadar buna bir 3 milyarın daha eklenmesi sadece 39 yıl sürmüştür. Daha sonra, 6 milyardan 7 milyara çıkmak sadece 12 yıl almıştır. Kişi başı GSYH'nin iki katına çıkarılması Britanya'da 155 yıl, ABD'de 50 yıl, Çin'de ise 15 yıl almıştır.

Bu somut gelişmeler toplumlarımızın yapısını tamamen değiştirmiştir ve alışılageldik yöntemlerin menfaatlerimizin ve değerlerimizin yaygınlaştırılmasına uygun olup olmadığını gözden geçirme ihtiyacını doğurmuştur. Sonuçta modelimizin düzeltilmeye muhtaç bazı zayıflama işaretleri verdiğini söylemek yerinde olacaktır. Ancak, bu durumdan yanlış sonuçlar çıkarmamak gerekir.

Bazılarının iddiasına göre, kriz AB'nin artık gerekli olmadığını, uluslar üstü işbirliğinin işlemediğini ve karşılaştığımız zorlukları aşabilecek tek yapının ulus devlet olduğunu kanıtlamıştır. Bu doğru değildir. Mevcut trendler devam ederse, hiçbir Avrupa ülkesinin 2050'den sonra dünyanın ilk on ekonomisi arasında yer almayacağını söylemek yeterlidir. Üretim zincirlerinin küresel olduğu, sermayenin sınır tanımadığı, fikirlerin ve iletişimin bir tıkla hareket ettiği bir dünyada, kendi kendine yeterlilik çözümdür demek gerçekten de bizi başarısızlığa götürür. Bu durumda Avrupa ölçeğine ihtiyacımız vardır.

Kıtasal AB ölçeğine üye ülkelerin dünyada ağırlığını koyması için de ihtiyacımız vardır. AB ölçeği üye ülkelerin zararına değildir, bunun anlaşılması son derece mühimdir. Özellikle şu anda yaşadığımız kaygı verici çalkantılı dönemlerde, AB'yi üye devletlerin karşısına koymak kesinlikle bir hata olacaktır. Avrupa yanlılarının aşırı milliyetçilere ya da popülistlere bu argümanı vermesi hata olur. Ancak aynı zamanda, ülkelerimizin dünyada ağırlığını koyması için, AB'nin bir bütün olarak dünyada ağırlığını koyması için, bu egemenlik paylaşımı ölçeğine ihtiyacımız vardır.

İşte bu nedenle Avrupa Komisyonu ve naçizane ben ortak hareket etmek için bütün imkânları seferber etmekteyiz. Mevcut sorunların üstesinden gelmenin tek yolu budur: yani, her üye ülkenin tek tek ve AB'nin bir bütün olarak, sizin temsil ettiğiniz dış politika ve dış ilişkiler alanı da dâhil olmak üzere, kararlılıkla hareket etmesi önümüzdeki tek yoldur.

Sayın Büyükelçiler, saygıdeğer arkadaşlarım,

Avrupa ekonomisini bir anda toparlayacak sihirli bir değnek yoktur. Avrupa'nın ekonomik gücünü tekrar kazanması için, en az dört zorluğun üstesinden gelmemiz gerekmektedir. Bu zorluklar; aşırı devlet borcu, hem şirketleri hem de şahısları ilgilendiren özel sektörün borç durumu, bazı Üye Devletlerimizin uluslar arası rekabet gücünün olmaması, özellikle Avro alanındaki yönetim sistemimizin dönüştürülmesi olarak sayılabilir.

Bu adımları atıyoruz. Ekonomik ve siyasi geleceğimizi şekillendirmek için adımlar atmaya başladık, somut sonuçlar elde ediyoruz ve etmeye devam edeceğiz. Ancak bu vakit alacaktır ve aynı zamanda azim gerektirmektedir.

Haziran'daki AB Konseyi mühim bir dönüm noktası olmuştur; zira bu toplantı daha birleşik ve daha bütünleşmiş bir Avrupa Birliği ve Avro alanının yolunu açmıştır. Ancak işimiz bitmedi ve bitene kadar da sistemimizde istikrar tam olarak tesis edilemeyecektir. Parasal birliğe sahibiz, ancak kriz göstermiştir ki bütünleşme sürecinde kümülatif ve bütüncül bir mantık vardır: şöyle ki, parasal birlik bankacılık birliği olmadan, daha ileri bir mali ve ekonomik birlik olmadan işleyemez.

Son AB Konseyinde Avrupa Konseyi Başkanı, kendim, Avrupa Merkez Bankası ve Avro Grubu başkanı tarafından hazırlanan ve bu yolda en iyi nasıl ilerleyeceğimizi ele alan bir belgeye geniş bir destek verilmiştir. İşte önümüzdeki adımlar için şu anda yaptığımız ve hazırladığımız şey budur.

Tabii ki bütünleşme salt ekonomik bir mantıkla yürüyemez. Bankacılık birliği tek Avrupa denetim organını gerektirmektedir, daha ileri bir ekonomik birlik de üye devletlerin ekonomi politikalarının denetlenmesini gerektirir. Üye ülkelerin Brüksel'de ekonomilerimiz üzerindeki denetiminden değil, ekonomilerimizin müşterek denetiminden bahsediyorum, çünkü bir para biriminde ve birliğinde, şu anda olduğu gibi bir ülkenin diğer ülkelere zarar verme hakkı olmamalıdır.

Bu nedenle, siyasi ve kurumsal bütünleşme sadece mantıklı değil aynı zamanda doğru ve adilane olan seçenektir. Bu istikamette ilerlemek, sürecin demokratik gözetimi ve Avrupa vatandaşlarını bu sürecin bir parçası oldukları konusunda ikna etmek için gerekmektedir. Bu durum daha fazla bütünleşme, daha fazla demokrasi ve daha fazla hesap verme sorumluluğu olarak özetlenebilir. Kelimelerden korkmamalıyız. Hakiki anlamda siyasi bir birliğin pekiştirilmesini hedefleyen bu projede ilerlememiz gerekmektedir.

Avrupa Komisyonu kısa süre içinde, tam olarak bu ayın 12'sinde, Avrupa bankacılık birliği, yani bankalarımız için tek denetim mekanizmasının kurulmasına dair tekliflerini sunacak. Ancak, yanılgıya da düşmeyelim, daha derin bir ekonomik bütünleşme ve özellikle de siyasi bütünleşme uzun vadeli projelerdir. Evet, bunlar Avrupa'nın uzun vadeli geleceğine yönelik güven aşılamak için gerekene vizyonu sağlamaktadır, ancak Avrupa'nın hemen harekete geçmesi gerekmektedir.

Dolayısıyla buradaki kilit iddialı hedeflerimizi doğru bir sıraya koymaktır. Bu krizden çıkmak için, Avrupa'nın yapabileceği tek şey Antlaşmayı değiştirmektir iddiasında bulunmak tam anlamıyla bir yanılgıdır. Antlaşmanın değiştirilmesinin vakit aldığını biliyoruz, bu nedenle kısa vadede de şu anda Avro alanında hissettiğimiz finansal istikrarsızlığa karşı hızlı adımlar atmamız gerekmektedir. Ancak kısa vade çözümler yeterli değildir, çünkü piyasa olarak adlandırdığımız yapıların çok iyi bildiği üzere, uzun vadede para biriminin istikrarı bu para biriminin arkasındaki kurumların ve siyasal yapının sağlam olup olmadığına bağlıdır. İşte bu nedenle kısa vadede istikrarsızlığa müdahale ederken, orta ve uzun vade vizyonumuzun da olması gerekmektedir. Dolayısıyla, kısa, orta ve uzun vade ile ilgili konular çelişkili görülmemedir ve birden fazla alanda hareket etmemiz gerekmektedir.

Bu sebeple, Avrupa'nın içinde bulunduğu krizden çıkması için daha ileri bir mali konsolidasyona, derin yapısal reforma ve hedef odaklı akıllı yatırımlara ihtiyacı vardır. Uzun vadeli büyümeye ve vatandaşlarımızın ihtiyaç duyduğu istihdama tekrar kavuşabilmemiz için bu adımlar gereklidir. Son AB Konseyi toplantısında bütün bu alanlarda çalışma taahhüdü çıkmıştır ve Avrupa Komisyonu bu işin önderliğini, daha doğrusu ortak yönetimini üstlenmiştir.

Ortaklarımızın bütün bu tedbirler konusunda size sürekli sorular sorduğunu biliyorum. Bu nedenle Avrupa Birliği Dış Eylem Servisi (EEAS) ve diğer delegasyonların özellikle de önemli kararları müteakiben daha sık bilgilendirilmesini temin edeceğim. Bu gerçekten önemlidir, çünkü Avrupa'yı daha iyi anlatabilmeniz için bütün bu gelişmeler hakkında objektif bilgi sahibi olmanızı istiyorum.

Daha detaylı belgeler çıkmadan da söyleyebileceğiniz bazı şeyler var. Ortaklarımız bazen bunları gözden kaçırabiliyor. Mesele şudur: krizden beri yaşananlara bakarsanız, şu ana kadar geri dönüp ekonomik bütünleşmeyi bozma yönünde hiçbir adım atılmadı. Aslına bakarsanız şu anda Avrupa'da yaşanan tartışma, bundan sonraki dönemde entegrasyonun ne kadar ve hangi hızla ilerleyeceği konusudur ve en azından Avrupa'daki hükümetlerin hiçbir mensubu Avrupa bütünleşmesinin tersine çevrilmesini önermemektedir. Kararlara bakın, bütün kararlar ekonomik ve parasal birliğin güçlendirilmesi, kurumsal aygıtın daha fazla entegre edilmesi ve Avrupa Birliği'ne daha fazla ortak karar alma yetkisi devredilmesi istikametinde olmuştur. Evet, muhtemelen bu gelişmelerin yeterince hızlı olmadığı, ya da bazı durumlarda AB topluluğu yoluyla değil hükümetler arası yolla çalışıldığı da söylenebilir, ancak atılan her adım entegrasyonun azaltılması değil arttırılması yönünde olmuştur.

Bazı ortaklarımızın gözden kaçırdığı diğer bir konu da, Avrupa'daki entegrasyonun seviyesidir. Bizim Avrupa'da bazen egemenlikçi yaklaşım dediğimiz tipik bir devlet merkezli yaklaşımları var. Dolayısıyla gerçekçi bir bakış açısıyla durumu iyi muhakeme ettiklerini zannetmekte ve zaman zaman Avrupa'nın daha da ileri gitme kapasitesi konusuna da büyük bir şüphecilikle yaklaşmaktadırlar. Bence bu durum Avrupa'nın nasıl bütünleştiğini yeterince anlamamalarından kaynaklanıyor.

Bu görevde geçirdiğim sekiz yılı ve son üç yıldır gece gündüz Avro krizi modunda geçen üç yılı düşünerek şahsi gözlemlerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Üye devletlerimizin ve liderlerinin daha fazla bütünleşme iradesine sahip olduklarına olan inancım sonsuzdur. Tabii ki farklı yaklaşımlar, algılar ve kültürler olduğundan, bu son derece girift bir müzakeredir, ancak bütün üye devletlerimizin ekonomik ve parasal birlik için – en azından Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB) üyesi ülkeler için, EPB üyesi olmayan ülkelerin de desteğiyle -  daha fazla egemenlik paylaşımından yana olduğu konusunda hiç şüphem yok.

Diğer bir mesele de kurumların, özellikle de Avrupa Merkez Bankası'nın (AMB) rolünün yeterince anlaşılmamasıdır. Tabii ki AMB Avro'nun bekası için gereken her şeyi yapacaktır. Tanım itibariyle, AMB'nın ana görevi Avro'nun idamesidir, fiyat istikrarı değildir. Dolayısıyla Parasal Birliğin bütünlüğü tehlikeye girdiğinde, tabii ki AMB'nin ne kadar gerekiyorsa bu duruma müdahale etme hakkı vardır. Ancak AMB, adını koymak gerekirse, üye devletlerin sorumsuz mali politikalarının, sürdürülemez borç seviyelerinin ve denetimsizliğin aynen devam edebileceği mesajını da vermek istememektedir. Zira yakın zamanlarda finans sektörünün gerçek durumunun hiç de iddia ettikleri gibi olmadığını keşfettiğimizde bu tür davranışlar olduğunu gördük.

İşte mesele budur. Tabii ki hepimizin bildiği ve karşımızda bulunan zorlukları hafife almıyorum, ancak bu zorlukların üstesinden geleceğimiz konusundaki kesin kanaatimi de size iletmek isterim. Tabii ki riskler ve hatta ciddi riskler vardır, çünkü geçmişte de gördüğümüz üzere, sorun çıkarma niyeti olmasa da, birbirinden bağımsız sonuçlar etkileşime girip bir sorun çıkarabilir. Evet, böyle bir risk vardır.

Tabii ki, çok önemli diğer bir sorun da, entegrasyon yolunda daha fazla adım atmamız gereken bir zamanda, komu oyunun bu entegrasyona yönelik daha az destek olmasıdır. İşte bu nedenle üye devletlerin ve Avrupa kurumlarının bir arada hareket etmesi için siyasi girişimlerde bulunarak, Avrupa komu oyunun Avrupa'nın entegrasyonuna geniş bir destek vermesini sağlamamız gerekmektedir. Ekonomik durumun kötüleştiği ve işsizliğin çok arttığı bir dönemde riskli bir duruma girme ihtimali olan bütünleşme için bunu yapmamız gerekmektedir.

Sonuç belli demiyorum, ancak riskleri ölçüp biçtikten sonra, mevcut sorunların üstesinden gelebileceğimize dair algımı sizlere iletmek istiyorum. Ancak bu zaman alacaktır, sihirli bir çözüm yoktur, her derde deva olacak bir iksir de yoktur. Farklı ve bazen de girift öğelere yönelik kapsamlı bir müdahale yolunda, sürekli, azimli ve tutarlı bir yaklaşım benimsememiz gerekir.

Dış politikadan da bahsetmeye vakit olacak mı bilmiyorum. Mevcut durum hakkında daha fazla konuşmamı istediğinizi zannediyorum, bu yüzden soru cevap kısmında soru sormak isterseniz cevap vermeye çalışacağım. Ama dış ilişkiler konusunda da bir iki hususu dikkatlerinize sunmak isterim, çünkü dış politika ve dış boyut da bu girişimlerin çok önemli bir bileşenidir. Avro krizi nedeniyle gözler önünde olduğunuz için AB'deki mevcut krizi her gün hissettiğinizden eminim ve bu bağlamda görülen olumsuz sonuçlardan biri de, uluslar arası camia için yapabileceğimiz ve yapmakta olduğumuz iyi şeylerde belli bir ölçüde yaşanan itibar ve otorite kaybıdır.

Bu nedenle Avrupa'nın dünyadaki rolü aynı zamanda ekonomik başarısının da bir fonksiyonudur demek durumundayız. Ancak bu durum asla içe kapandığımız anlamına gelmemeli, bilakis dış politika krize müdahalenin ayrılmaz bir parçasıdır.

Avrupa'nın dünyaya açık ve dünyada aktif kalmasını sağlamalıyız. İç pazarımız büyümenin itici kuvvetlerinden biri ise, dış pazar yani dünyanın geri kalan kısmı da, bu işin öteki bileşeni olmalıdır. Avrupa Birliği dünyanın en büyük ticari gücü olsa de üçüncü ülke piyasalarından halen istifade edebiliriz ve tam da bunu başarmak için çok sıkı çalışıyoruz.

Ancak dünyaya açık olmak sadece büyümeye devam etmemiz için hayati olan ekonomik faydalar getiren bir olgu olarak yorumlanmamalı. İlerde ortak değerlerimizi savunmak ve yaygınlaştırmak için, Avrupa daha aktif bir uluslar arası rol oynamak durumunda kalacaktır.

Kürsel kararları şekillendirebilmek için ağırlığımızı koymanın tek yolu Komisyon, Dış Servis olarak, Yüksek Temsilci/Başkan Yardımcısı'nın liderliği altında Üye Devletlerle birlikte hareket etmektir; tek bir AB vardır ve farklı kurumlar olarak değil tek bir AB olarak yargılanacağız. Sadece dünya vatandaşları değil, Avrupa vatandaşları da Komisyon, Dış Servis ve AB Konseyi arasında ayrım gözetmeyecektir, bütün bu kurumlar AB olarak görülmektedir. Bunun muhakkak anlaşılması gerekiyor. Bu yüzden Avrupa Dış Eylem Servisi'nin etkisini ve kapsadığı coğrafi alanı Komisyon'un değişik konulardaki bilgisi ve uzmanlığı ile birleştirmemiz gerekiyor.

Bu konunun iki temel dış politika önceliğimiz, yani stratejik ortaklarımızla olan komşuluğumuz ve ilişkilerimiz için ne denli önemli olduğunu açıklamak isterim.

Komşuluk ile ilgili olarak, Arap Baharı olayları karşısında, geçen yıl Yüksek Temsilci/Başkan Yardımcısı ve Komisyon'dan ortak bir bildiri çıkarttık. Akdeniz'de demokrasi için yaşanan kitlesel hareketler karşısındaki tutumumuz Lizbon Antlaşması'nın bir faydasını ortaya koymuştur: şöyle ki, Avrupa Birliği'nin elindeki bütün araçları uyumlu ve daha kuvvetli bir şekilde birleştirerek para, piyasaya erişim ve mobilite üçlüsüne dayalı bir destek tedbir paketi çıkarması bunun bir örneği olmuştur.

Bunun sonucunun belirsiz olduğunu ve bu ülkelerin daha yolun başında olduğunu biliyoruz, ancak "demokrasiye oynamamız" gerekiyor. Ancak, demokrasi karşıtlarının bu geçiş sürecini kendi menfaatleri için manipüle etmemesi için de tetikte olmamız gerekiyor.

Önümüzdeki hafta, Mısır'ın yeni Başkanı'nı burada ağırlamayı planlıyorum, aslında kendisi seçildikten çok kısa bir süre sonra AB ile görüşmüş oluyor. Mısır'da ve bölgenin genelinde yaşananlarla ilgili olarak niyetlerinin ne olduğunu kendisiyle konuşmak için önemli fırsat olacak.

Serbest seçimler sadece Mısır'da değil Tunus ve Libya'da yapıldı ve halkın iradesine saygı duymak gerekiyor. Avrupa Birliği serbest ve adil seçimler neticesinde meşruiyet kazanmış bütün hükümetlerle  - demokrasi, insan hakları ve insan onuru ilkelerine sadık ve bağlı kalmaları koşuluyla- çalışacaktır. Geçen yıl Tunus ve Kahire'deydim ve önümüzdeki haftalarda, biraz önce de söylediğim gibi, Mısır Başkanı ve Tunus Başbakanı ile buluşacağım. Reformlara yönelik desteğimizi irdelemek üzere Ürdün ve Fas'a da seyahat etmeyi planlanıyorum.

Tarih göstermiştir ki, barışçıl evrimi imkânsızlaştıranlar şiddetli devrimleri kaçınılmaz kılarlar. Suriye'de yaşanan budur. Dünya bu ülkede yaşanan kıyımı görmezden gelemez. Güvenlik Konseyi üyeleri üstlerine düşeni yapmalıdır. Eylemsizlik sadece Birleşmiş Milletler'i itibarsızlaştıracak ve BM çerçevesi dışındaki eylemlere zemin hazırlayacaktır. Masumlara karşı yapılan katliam ve insan hakkı ihlallerini bir an önce sonlandırıp siyasi bir geçişin nasıl olacağı konusunda uzlaşmamız gerekmektedir.

Reformlara olan bağlılığımız komşuluk politikamız dâhilindeki bütün ülkeleri kapsamakta olup sadece güneydeki değil doğudaki ülkeleri de içine almaktadır. Bu noktada da, demokrasiyi pekiştirip ekonomilerini açmak isteyen herkesi EEAS/Komisyon'un ortak yaklaşımıyla destekliyoruz. Doğu'daki 6 ortağımızdan 4'üyle Derin ve Kapsamlı Serbest Ticaret Alanları da dâhil olmak üzere, Ortaklık Anlaşması müzakerelerine başladık.

Ukrayna ile müzakereler bitti, ancak Anlaşma'nın imzalanması Kiev'in Avrupa değerlerine bağlı kalması şartına dayalıdır. Ümit ediyorum ki önümüzdeki yıl gerçekleşecek 3. Doğu Ortaklık Zirvesi'ne kadar, özellikle de Moldova ile bu türden daha fazla Anlaşma yapılacaktır.

Bu ülkelerin aktif ve nüfuz sahibi bir Avrupa'ya ihtiyacı vardır. Dünyanın geri kalan kısmının komşuluk ilişkilerinde ve küresel konularda aktif bir rol oynayabilen dışa dönük bir Avrupa'ya ihtiyacı vardır.

Daha önce de söylediğim gibi, önceliklerimizden biri komşuluk ise diğeri de stratejik ortaklarımızla bağların kuvvetlendirilmesidir. Bu alanda da, Komisyon araçlarının, EEAS eyleminin ve Üye Devletlerle işbirliğinin bir arada kullanılması gerçek bir fark yaratacaktır.

ABD ile dünyanın en önemli ilişkisinde ortak konumundayız. Geçen yıl Sayın Obama ile birlikte gelecekte ticari bağlarımızın tartışılması için çalışacak Üst Düzey Çalışma Grubu oluşturduk. Bunun amacı Transatlantik Serbest Ticaret alanı kurmaktır. Bu, 21. yüzyıl anlaşmaları için katalizör vazifesi görmelidir. Bu aynı zamanda kısa süre içinde Kanada ile tamamlamayı temenni ettiğimiz Kapsamlı Ekonomik ve Ticari Anlaşma ile de bir bütün oluşturacaktır.

Bu girişimler Atlantik'in iki yakasında kuvvetini aynı değerleri paylaşan bir topluluktan alan sağlam bağı daha da güçlendirecektir.

Şu anda en hızlı büyüyen ülke konumundaki ve ikinci ekonomik ortağımız olan Çin ile sağlam bir ortaklık geliştiriyoruz. Bu ortaklık sadece ekonomik etkileşime değil aynı zamanda ortak zorlukların üstesinden beraber gelme ihtiyacına yönelik güçlenen bilinç ile de şekillenmektedir.

Bunun bir örneğini, Çin’in Başbakan Yardımcısı Li Keqiang ile uygulamaya koyduğumuz ‘Şehirleşme alanındaki Ortaklık’ oluşturmaktadır. Bu çerçevede, artan düzeyde şehirleşme ile karşı karşıya kalan Çin bu süreci iyi yönetebilmek için AB’nin ve Üye Devletlerin tecrübesinden faydalanabilecektir.

Çin ile olan ilişkilerimizde, karşılıklı saygıya dayanarak ve her iki tarafın da dengeli bir şekilde fayda sağlayacağı bir biçimde, uzun vadeli bir vizyon geliştirmeliyiz. Ancak bu şekilde, mevcut bazı anlaşmazlıklarımızı yapıcı bir şekilde çözebiliriz.

Bunun yanı sıra, Asya’da dış ilişkilerimiz açısından önem taşıyan başka mühim stratejik ortaklarımız da bulunmaktadır.

Henüz potansiyelinin büyük bir kısmı ortaya çıkmamış olan ekonomi devi Hindistan ile serbest ticaret anlaşması müzakerelerini yürütüyoruz. Dünyanın en geniş kapsamlı serbest ticaret anlaşması konumuna gelecek olan bu düzenlemeden 1.7 milyar kişi faydalanacak, anlaşma ayrıca ülkenin ihtiyaç duyduğu ekonomik reformlar için de itici güç olma potansiyeline sahip olacak.

Komisyon, uzun zamandan beri aynı görüşleri paylaştığımız bir ortak olan Japonya ile Çerçeve Anlaşma ve Serbest Ticaret Anlaşması için müzakere direktiflerini sundu.  Konsey’in kısa süre zarfında bu konuda mutabakata varmasını temenni ediyoruz.

Bunun yanı sıra küresel bir oyuncu olarak yerini tasdik eden Kore var. Ayrıca Güney Doğu Asya ülkeleri bulunuyor. Bu ülkelerin ASEAN (Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği) kapsamındaki bütünleşme süreçleri, bölgesel işbirliği ve ihtilafların barışçıl yollardan çözümü için bir referans noktası oluşturabilir. Ben zikrettiğim bu hususları ve AB’nin Asya ile ortak çalışmaları sürdürme konusunda kararlı olduğunu, Vientiane’de yapılacak bir sonraki ASEM (Asya-Avrupa Buluşması) toplantısında da vurgulayacağım. Ayrıca, bu mesajı ve bölgeye yönelik aktif siyasetimizi bir kez daha ifade etmek üzere Endonezya’ya, Tayland’a ve Myanmar’a seyahat edeceğim, ya da en azından şu aşamada niyetimin bu olduğunu söyleyebilirim. Keza, sizin de bildiğiniz üzere, Asya’daki ortaklarımızın çoğunun isteği de tam olarak budur. Geçen yılki seminerimizde bazılarının aynen bu hususu dile getirdiklerini anımsıyorum. Kalan süre zarfında elimden geldiğince katkıda bulunmaya çalışacağım.

Rusya ile önemli bir ortak hedefi gerçekleştirdik. O da Rusya’nın DTÖ’ye katılımıydı. Bu şekilde, Rusya’da ekonominin çeşitlenmesi ve dünya ekonomisi ile daha fazla bütünleşmesi mümkün olacak.

Artık gelinen bu aşamada, ticaretten enerjiye siyasi işbirliğinden halklar arası temaslara uzanan ilişkilerimizin kapsamlı ve zengin doğasını yansıtan Yeni Anlaşma’nın müzakerelerinde ilerleme kaydetmeliyiz. Ayrıca, 27 Üye Devletten 25’ini içeren ve hem ekonomik hem de sosyal yapıları modernleştirmeyi amaçlayan ‘Modernleşme için Ortaklık’ sürecini de sürdürmeliyiz. 

Brezilya son on yılda büyümeyi yakalayarak ülkenin ilerlemesini yavaşlatan eşitsizlikleri azaltmayı başardı. 2007 yılında başlattığımız stratejik ortaklık ikili ilişkilerimizde ilerleme kaydetmemizi sağlamış olmakla beraber henüz küresel meselelerde işbirliği potansiyelini tam gerçekleştirememiştir.

 Mercosur (Güney Ortak Pazarı) ile anlaşmaya varma irademiz halen devam etmekte ancak blok üyelerinden bazılarının yakın zamanda sergilemiş oldukları korumacı tutum pek de olumlu bir gösterge teşkil etmemektedir.  Ocak 2013’te Şili’de düzenlenecek AB-LAC (Latin Amerika Ülkeleri) Zirvesi korumacılık ve bazı popülizm çeşitlerine karşı güçlü mesajlar vermelidir.   

Düzenli olarak ikili Zirveler yapmakta olduğumuz Meksika ile Kısa bir süre önce, Ekonomik Ortaklık, Siyasi İşbirliği ve işbirliği Anlaşması’nı güncelleyerek geliştirmeyi teklif ettim.

Son olarak dünyanın en hızlı büyüyen, en genç nüfusa sahip ve en büyük değişikliklerin yaşandığı kıtası olan Afrika… Eldeki rakamlar bu bilgileri teyit ediyor; son on yılda dünyanın en hızlı büyüyen on ülkesinden altısı Afrika ülkeleriydi; son on yılın sekizinde Afrika Asya’dan daha hızlı bir büyüme elde etti.  

Ama değişen sadece ekonomi değil toplumlar da bu değişimden nasibini alıyor. Bu yıl, kıtada 23 çok partili seçim yapılacak. Bunlar dört dörtlük seçimler olmasa da Afrika’da bir tür çoğulculuğun güç kazanmakta olduğunu söyleyebiliriz. Aynı zamanda demokrasi de yaygınlaşıyor.   Kıtada demokrasi ve hukukun üstünlüğünün geliştirilmesine öncülük eden Afrika Birliği gibi kurumlara verdiğimiz siyasi destek aracılığıyla bu ilerlemeye katkıda bulunabildiğimiz için gurur duymalıyız.

Öte yandan, yoksulluk ekonomik büyüme kadar hızlı azalmıyor dolayısıyla bazı ülkeler Milenyum Kalkınma Hedefleri’ne ulaşamayacaklar.  İşte bu nedenle kalkınma desteği alanındaki küresel toplumun liderliği konumumuzu koruyarak daha etkin hale getirmeliyiz. Dolayısıyla hem ikili düzeyde hem de AB-Afrika ortaklığı aracılığıyla Afrika ile ilişkilerimizi güçlendirmeliyiz. Demokratik değişimi ve güvenilir hükümetleri, kalkınma çabalarını desteklemeye devam etmeli ve mevcut ekonomik fırsatları birlikte yakalamalıyız. Bu bakımdan, Ekonomik Ortaklık Anlaşmalarına ilişkin müzakereleri tamamlamak büyük önem taşımaktadır.      

 Bu yıl Sahra Altı Afrikası, Orta ve Doğu Afrika’yı iki kere ziyaret ettim. Avro bölgesinde başka çalkantılar yaşanmaması halinde Ekim ayında Batı Afrika’yı da ziyaret etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım,

Coğrafi önceliklerimizi nasıl değerlendirdiğimi sizlere özetledim.  Bu önceliklerin altını dolduracak olan, yatay önceliklerimiz yani demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının geliştirilmesi; kurallara dayalı çok yönlü sistem; işbirliğine açık ve bağımsız ekonomiler; ortak kuralları olan serbest ticaret ve açık ekonomiler; özgür ve açık toplumlar ve iklimin korunmasından doğal kaynakların yönetimine kadar ortak mallara ilişkin işbirlikçi çalışmalardır. 

Bunların hepsi, ancak Üye Devletlerimizle yakinen çalışan Komisyon’un birimleri ile EEAS arasında iyi bir ortak çalışma ile etkili şekilde yürütülebilir. Sağlam bir gündemi olmayan siyasi ilişkiler içi boş söylemlerden ibarettir; siyasi çerçeve ve diplomatik networkten yoksun önceliklerse soyutlamalardır. Bizler harekete geçme gücü ve kapasitemizi bu ikisinin birleşiminden alırız.    

Yüzyılın zorlukları ölçek ve kapsamları bakımından daha önce rastlanmayan türdedir. Ancak ikili ve çok taraflı platformlarda atacağımız ortak adımlarla ilerleme kaydetmemiz mümkün olacaktır. Barış ve güvenliğe ilişkin meselelerde en başta Birleşmiş Milletler olmak üzere ekonomik ve mali konulardaysa G20 ve OECD gibi kuruluşlarla çalışmalıyız. Öte yandan dış politikamızın etkililiği aynı zamanda güvenilir bir savunma gücüne de dayanmaktadır. Küresel bir güvenlik sağlayıcı olarak hareket etme kapasitemizin mevcut ekonomik zorluklardan dolaylı da olsa zarar görmesine izin veremeyiz. Üye Devletlerimiz, Yüksek Temsilci/Başkan Yardımcısı tarafından başlatılan havuzda toplama ve paylaşma girişimini daha güçlü şekilde desteklemelidir. Ortak bir savunma politikasında ilerleme kaydetmeliyiz. Burada Komisyon ayrıca savunmaya ilişkin iç pazarı ve Avrupa’nın sanayi temelini derinleştirerek önemli bir rol oynayabilir ve oynamaktadır.  

Büyükelçiler, arkadaşlarım,

Çalışmalarımızın büyük ilham kaynağı olan Jean Monnet’den bir alıntıyla sözlerime son vermek isterim; “İnsanlar ancak zaruretle karşı karşıya kaldıkları zaman değişimi kabul eder ve zarureti ancak kriz kapıya dayandığı zaman fark ederler”. Bu gayet yerinde bir alıntı oldu.

İşte o zaman artık geldi; Avrupa Birliği mevcut krizin ve 21. yüzyılın zorluklarının üstesinden gelmek amacıyla büyük ve gerekli bir değişim sürecine girmiştir.

Avrupa modelimizi korumak ve komşuluk bölgemizde ve küresel düzeyde etkimizi   muhafaza etmek üzere daha fazla birlikte çalışmalı ve tüm politikalarımızı kapsamlı ve uyumlu biçimde birleştirmeliyiz.

EEAS bu yaklaşımın önemli bir unsuru ve Lizbon Antlaşması’nın en iyi ürünlerinden bir tanesidir. Yüksek Temsilcinin Başkan Yardımcısı olduğu Avrupa Komisyonu olarak Servis’in başarılı olması hususunda, birlik dışında, parçaları toplamından daha büyük temsiliyeti sağlamak ve birçok politika alanında birleşik bir AB’nin gücüyle desteklenmiş bir servis olması konusunda son derece kararlıyız.  

Sözünü ettiğim bu ziyaretler esnasında bazılarınızla görüşme imkanım oldu. Yapmakta olduğunuz işi takdir ediyor ve sizleri samimiyetle tebrik etmek istiyorum. Üye Devletlerimiz ile iyi bir işbirliği seviyesinin yakalanmış olduğunu da görüyor ve bunun önemli olduğunun dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. Sizler yeni ve çok önemli bir yapının Dış Eylem Servisi’nin mimarlarısınız. En başından her şeyin mükemmel olmasını bekleyemeyiz çünkü alışkanlıklar değiştiğinde sonuçları görmenin bazen zaman aldığını biliyoruz. Ancak bazılarınızı delegasyonlarda ziyaret ettiğimde sözünü ettiğim alanlarda Avrupa Birliği’nin var olma kapasitesinde önemli bir ilerleme kaydedildiğini gördüm.

     

Hepimiz bu değişim sürecinin birer parçasıyız ve hepimiz kendi vatandaşlarımıza ve tüm dünyaya bu süreci anlatmakla görevliyiz. Bu ortak bir çabadır. 

Birliği kuran atalarımız yalnızca içeriye bakmadılar, birleşmiş bir Avrupa’yı tüm dünyanın iyiliği için önemli gördüler. Bu kriz ortamında bile bu vizyonu asla kaybetmemeliyiz.

Bu nedenle sizlere desteğiniz, işin en zor kısmındaki çalışmalarınız ve özveriniz için teşekkür ederim. Bu sayede tüm zamanların en ilham verici siyasi projesi olan Avrupa Birliği önemli bir küresel güç ve aktör olarak artan rolünü oynamaya devam etmektedir.  

Teşekkür ederim.