Çanakkale Katı Atık Yönetimi Projesinin Açılışı

 

 

Sn. Marc Pierini’nin Konuşma Metni Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu Çanakkale-13 Kasım

 

Bugün Çanakkale’de yeni depolama tesisinin açılışı için bir araya gelmiş bulunuyoruz; bu tesis AB finansmanı ile gerçekleştirilen ilk çevre katı atık yönetimi projelerinden birisini oluşturuyor. Bir başka ifadeyle, biz buraya Türkiye’nin daha iyi çevre standartları yönünde nasıl ilerlediğini ve Çanakkale’nin Türkiye için nasıl bir örnek teşkil ettiğini görmek üzere gelmiş bulunuyoruz.

 

Başlıca üç hususu dile getirmek istiyorum.

 

Değinmek istediğim ilk husus genel olarak çevre sektörü ve katı atık politikası konusunda. Çevre, direk olarak vatandaşların yaşam kalitesi ve gelecek nesillere doğal kaynakların bırakılması konusu ile alakalı olduğundan, Avrupa Birliği’nin en önemli ve en zorlu politika alanlarından birisini oluşturuyor.

 

Avrupa’daki toplumlarının refah düzeyi arttıkça giderek daha fazla çöp üretmeye başladılar. Sadece Avrupa Birliği’nde her yıl biz 2 milyar ton çöp atıyoruz – bunun da sadece 700 milyon tonu organik. Görüleceği üzere, tüm bu materyallerin çevreye zarar vermeden arıtılması ve bertaraf edilmesi Avrupa Birliği’nde başlı başına bir mesele.

 

AB üretilen çöp miktarını belirgin şekilde azaltmayı hedefliyor. Avrupa Birliği’nin atık yönetimine ilişkin yaklaşımı üç ilkeye dayanıyor:

  1. Atık önleme: İlk etapta üretilen atık miktarının ve bu ürünlerdeki tehlikeli maddelerin azaltılması.
  2. Geri dönüşüm ve yeniden kullanım: Mümkün olduğunca fazla materyal -tercihen geri dönüşüm yoluyla- tekrar değerlendirilmelidir. Bazı AB ülkeleri daha şimdiden ambalaj atıklarının %50’den fazlasının geri dönüşümünü sağlamayı başardı.
  3. Nihai bertaraf ve izleme işleminin iyileştirilmesi: Geri dönüşümü ya da yeniden kullanımı mümkün olmayan atıklar güvenli bir şekilde yakılmalı ya da depolanmalıdır (bu başvurulan son yöntem olmalı). Her iki yöntem de çevreye ciddi zarar verme potansiyeline sahip olduğu için yakinen izlenmelidir.

 

Dile getirmek istediğim ikinci husus AB katılım müzakereleri sürecinde çevre sektörü konusunda.

 

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılım sürecinde, çevre faslının önümüzdeki aylarda müzakerelere açılması oldukça büyük bir ihtimal. Bu da bizi müzakerelerin ikinci aşamasına getirecek.

 

Bununla birlikte, en zorlu ve yüksek maliyetli alanlardan birini oluşturan çevre sektörü ile ilgili bazı güçlükleri dikkatinize sunmak istiyorum. İç hukuka aktarılması gereken 500’den fazla farklı ve önemli mevzuat parçası bulunuyor, daha da önemlisi bunların etkin biçimde uygulanması gerekiyor. Çevre üstelik Avrupa Birliği mevzuatının düzenli olarak güncelleştirilerek geliştiği bir alanı oluşturuyor.

 

Ayrıca uygulamanın maliyeti de son derece külfetli. Ancak söz konusu olan meseleler son derece ciddi: bizler Türk halkının ve gelecek nesillerin iyiliğinden bahsediyoruz. Ayrıca, “ekonomiyi yeşilleştirmenin” yeni faaliyetlere yol açarak yeni iş yaratacağını unutmamalıyız.

 

Üçüncü olarak vurgulamak istediğim husus, Türkiye’deki AB katılım öncesi yardım programı hakkında: müzakere süreciyle birlikte “katılım öncesi yardım programı”, AB-Türkiye ilişkilerinin diğer bir önemli muhteviyatını oluşturuyor. Bu program aracılığıyla, Avrupa Birliği Türkiye’nin kurum ve politikalarını katılımdan çok önce AB düzeyine getirme çabalarını destekliyor. Bu çerçevede, özellikle politika uyumu ve kurumsal gelişme üzerinde duruyoruz. Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve ülke çapına yayılan aktif projelerin tutarı yaklaşık olarak 2 milyar €’ya ulaştı. Bugün biz bu projelerden birinin açılışını gerçekleştiriyoruz ve bu projenin faydalarını bilfiil görme şansına sahip oluyoruz.

 

Çevre sektöründe, özellikle kapasite geliştirme, müktesebatın iç hukuka aktarılması ve çevresel altyapı yatırım projeleri yer alıyor. 2002-2006 döneminde AB katılım öncesi yardım programı toplam 177 milyon €’luk proje bütçesine ulaştı, bu rakamın 100 milyon €’luk kısmı (Çanakklale dahil) beş adet katı atık yönetimi projesi ile iki atık su arıtma tesisine yönelik olarak programlandı. Bu süreç başka projelerle devam edecek.

 

Son olarak, çevre mevzuatına uyumun tek başına bir hedef olmadığını vurgulayarak sözlerime son vermek istiyorum. Avrupa çevre mevzuatı içme suyunun toksinler ve kirleticilerden arındığını, soluduğumuz havanın temiz olduğunu ve atıkların güvenli bir şekilde bertaraf edildiğini temin etmeye yönelik bir araçtır. Tüm bunlar iyiliğimiz ve güvenliğimiz açısından temel öneme sahiptir. Bu sebepten dolayı, Avrupa Birliğine katılım her hangi bir ülke vatandaşlarının daha sağlıklı ve temiz bir çevrede bir yaşam sürmelerini temin edecek, bir başka deyişle daha iyi bir yaşam kalitesi sağlayacaktır. İşte bu nedenle, çevre haklı olarak katılım sürecinde pahalı ancak vazgeçilemez bir öncelik oluşturur.

 

Sayın milletvekilinin biraz önce ifade ettiği üzere, ilin ve boğazların doğal güzelliği nedeniyle Çanakkale’de sizler çevre konusunda özel bir sorumluluk taşımaktasınız. Bu projenin belirteceğim alanlarda daha şimdiden bir takım standartları yerleştirdiğini görüyoruz;

  • yoğun çalışmayla sizler hem Ankara hem de Brüksel’i ikna ederek bu projeyi bir öncelik haline getirdiniz;
  • bu proje sizlerin belediyeler birliğini kurmanıza vesile oldu, ÇAKAB artık çevre ile ilgili sorumluluklarınızı yerine getirme sürecinde eşsiz bir araç oluşturuyor,
  • bu proje sayesinde İller Bankası ve Üniversite ile yeni çalışma yöntemleri geliştirdiniz;
  • Hatta Ticaret Odası ile birlikte yaratıcı bir şekilde hareket ederek gelecekte çevre ile ilgili iş sahaları konusunda yeni fikirler geliştirebilirsiniz.

Ben bu projede emeği geçen herkesi, özellikle de yetkili makamlarla, iki konsorsiyumu ve Çevre Bakanlığı’nı kutluyorum. Hepinize başarılar diliyoruz.