Sivil toplum örgütleri ile toplantı. Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Marc Pierini’nin konuşma metni

 

AB ile İlişkilerden Sorumlu Devlet Bakanı ile sivil toplum örgütlerini bir araya getiren bu toplantıyı büyük bir memnuniyetle karşılıyor ve bu girişiminden dolayı Sayın Bakanı kutluyorum. Ayrıca, AB büyükelçilerinin bu son derece önemli ve geniş katılımlı toplantıya davet edilmiş olmalarından dolayı müteşekkirim. Salondaki kalabalık Türk sivil toplumunun ne kadar canlı olduğunun bir göstergesidir.

 

Sizlere AB’nin sivil toplum gelişimine ilişkin görüşlerini genel anlamda ve özel olarak da AB-Türkiye katılım müzakereleri bağlamında aktarmak istiyorum.

 

***

AB perspektifine göre, sivil toplum katılımı gerçek bir demokrasinin ayrılmaz bir parçasıdır. Sivil toplum katılımı vatandaşların kendi hayatlarını etkileyen politika ve kararların belirlenmesine ve uygulanmasına katılımları anlamına gelmektedir. AB tıpkı diğer aday ülkelerde ya da kendi içinde olduğu gibi Türkiye’de de sivil toplum katılımının derinleştirilmesine büyük önem atfetmektedir.

 

Yeni benimsenen AB’nin işleyişine ilişkin Lizbon Antlaşması vatandaşların AB meselelerine katılımını teyit etmekte ve daha da pekiştirmektedir.

 

Sivil toplum örgütleri özgürce örgütlenebilmeli, görüş toplayarak bunlara yanıt verebilmeli, ayrıca farklı konularda kendilerini ifade edebilmelidir. Şiddet ve nefreti savunmadıkları ve hukukun üstünlüğüne saygı gösterdikleri sürece, bu örgütler siyasi müdahaleye ya da yargı müdahalesine maruz kalmamalıdır. Sivil toplum örgütlerine faaliyet gösterebilecekleri sürdürülebilir bir çerçeve sunmak kamu makamlarının görevidir.

 

Daha güçlü ve yaygın sivil toplum katılımı yerleşik bir demokrasi açısından hayati önem taşımaktadır. Olgunlaşmış bir demokraside, Parlamento’daki siyasi görünüm ne olursa olsun sivil toplum örgütleri kendilerini geliştirmekte özgürdürler. Bu örgütler siyasi mecranın dışında, katılımcı ve çoğulcu bir şekilde farklı alanlarda büyüyebilirler. Onlar “demokrasinin diğer yüzünü” temsil ederler, seçilmezler ancak (başka işlevlerinin yanı sıra) tabandan gelen yurttaş endişelerini dile getirirler; toplumun farklı yönlerini (etnik, dini, kültürel) ortaya koyarlar.

 

***

 

Türkiye ve AB zorlu bir süreç olan katılım müzakerelerini yürütmektedir. Bu sürecin sadece bir siyasi partiyi, toplumun tek bir kesimini ya da belli bir menfaat grubunu içermediği toplumun bütününe yönelik olduğu unutulmamalıdır.

 

İşte bu nedenle hem Türk toplumunun kendi içinde, hem de Türk makamlarıyla sivil toplum arasında ve AB ile Türk sivil toplumu arasında geniş kapsamlı bir diyaloğa ihtiyaç duyulmaktadır. AB katılım sürecinin sadece kamu kurumlarına veya sınırlı sayıdaki gruplara değil; toplumun bütününe yönelik olması gerekmektedir. Bu nedenle bugün bizleri burada bir araya getiren bu tür çabalara büyük bir değer atfediyoruz. Bunun ötesinde, Türkiye'deki sivil toplumun kemikleşmiş tabuları yıkmış olmasını ve çok farklı alanlardaki konuları açık bir şekilde tartışıyor olmasını daha da değerli buluyoruz.

 

Katılım müzakereleri çerçevesinde gerekli olan reformlar toplumun değişmesine ve açılmasına katkıda bulunmaktadır. Bu reformlar Birliğe katılımdan çok daha önce, gıda güvenliğinden çocuk haklarına kadar uzanan geniş bir yelpazede vatandaşlara doğrudan olumlu faydalar sağlamaktadır. Artık bu gerçek, Türk vatandaşları ve sivil toplum örgütleri tarafından çok iyi bir şekilde bilinmektedir.

 

Bu nedenle, Türkiye'deki sivil toplumun katılım sürecinde üzerine düşen rolü eksiksiz olarak yerine getirebilmesi için iyi örgütlenmiş, muhtelif alanlarda faal sivil toplum örgütlerine ihtiyaç vardır. İşte bu sebeple AB, ifade özgürlüğü ile dernekleşme ve örgütlenme özgürlüğünün geliştirilmesi amacıyla yapılmış olan reformları memnuniyetle karşılayarak, bu reformların uygulanmasına yönelik çabalarla diğer mevzuat çalışmalarını teşvik etmektedir.

 

Türkiye için Müzakere Çerçeve Belgesi uyarınca AB, müzakerelerle ilgili alanlarda tüm sivil toplum örgütleriyle doğrudan ve bağımsız bir diyalog içindedir. Bu kapsamdaçevreden sosyal işlere, kadın ve çocuk haklarından dini özgürlükler ve ifade özgürlüğüne, işkenceyle mücadeleden kamu güvenliği alanında insan haklarına uzanan birçok konu sayılabilir.

 

AB'nin niyeti Türkiye'deki sivil toplum örgütlenmesine müdahale etmek değildir. Birlik, katılım konusunda üzerinde mutabık kalınan ölçütlere uygun olarak bir yardım eli uzatmaktadır.AB, Türkiye'deki sivil toplum örgütleriyle diyaloğun geliştirilmesine, sağladığı desteğe ilişkin kuralların daha net bir şekilde aktarılmasına ve mali yardıma erişim alanında şeffaflığın arttırılmasına hazırdır.  Bu hususlar AB'nin Türkiye'deki sivil toplum örgütlerine yönelik desteğine ilişkin "rehber ilkeler" hakkında gerçekleştirilecek istişarelerin de konusunu teşkil etmektedir. Sizlerin sağlayacağı katkıları ve diyaloğumuzun devamlılığını sabırsızlıkla bekliyoruz.