Türkiye’de Kültür Politikalarının Gelişimi

 

İstanbul, 25-26 Mart 2011

 

Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkanı Marc Pierini’nin Konuşma Notları

 

 

Genel görüşler

  • Konferansınızın alt başlığı olan “Sivil Toplum Perspektifi”nden başlayarak “kültür siyaseti” diye adlandırdığım hususa da değinmek istiyorum.

  • "Kültür siyaseti” diye adlandırdığım husus, hem kültürün toplumları hem de toplumlar, halklar arasındaki ilişkileri şekillendirmede oynayabileceği rolü ifade etmekte olup siyasetten çok uzaktır.

  • Peki siyasetten neden uzak durmak isteriz? Bunun için gayet iyi nedenlerimiz var: Bugünlerde siyaset, uyumu sağlamaktan çok kutuplaşma yaratmaktadır. Birçok AB ülkesini etkisi altına alan popülizm ve yabancı düşmanlığı dalgası buna örnektir. Türkiye’de farklı yaşam tarzlarının bir arada yaşaması konusunda düzenlemeler yapılmasını bir kenara bırakın bu hususta bir diyalog oluşturulmasında bile yaşanan zorluklar yine buna örnektir.

  • Kültürle ilgili bazı genel hususlara değinmek isterim:

    • Kültürün sosyal ve siyasi değişimlerle karmaşık bir ilişkisi vardır.



       

    • Kültür siyasi bir çatışma konusu değil sosyal bir gerçekliktir ve siyasi alanın bu gerçekliği dikkate alması, saygı duyması ve geliştirmesi gereklidir.

    • Kamu müdahaleleri kültürel gelişime köstek olmak yerine bu gelişimi desteklemelidir.

    • Dünya genelinde kültür, siyasi değişimlere paralel olsun olmasın, değişimin, beraber yaşamanın, modernleşmenin ve barışın itici gücü olmuştur.

AB bağlamında kültür

  • AB’nin geçmişinde ve kaynağında çoğu etnik, ırksal ya da dini mülahazalara dayanan trajik çatışmalar ve bölünmeler yatmaktadır. Geçmişte Avrupa savaş ve kan gölü manzaralarıyla darmadağın olmuştu.

  • Fakat bugün Avrupa Birliği’nin parolası “çeşitlilik içinde birlik”tir.

  • İşte bu nedenle AB Lizbon Antlaşması “tarih, kültür ve geleneklere saygı gösterilirken haklar arasındaki dayanışmanın derinleştirilmesi için” ve “AB zengin kültür ve dil çeşitliliğine saygı duyar ve Avrupa’nın kültürel mirasının korunması ve geliştirilmesini sağlar” gibi ifadelerle kültüre gönderme yapar.

AB-Türkiye bağlamında kültür

  • AB ve Türkiye arasında kan dökülmese de hayal kırıklıkları, korku, bilgisizlik ve önyargı var. İşte bu yüzden kültürel ilişkilerimiz son derece önemli.

  • Kültür ve eğitim programları AB ile Türkiye arasında en başarılı iki işbirliği alanı olmuştur. 2009 yılında yaklaşık 36,000 Türk öğrenci, akademisyen ve sanatçı yalnızca mesleki becerilerini geliştirmek için değil ayı zamanda farklı bir ülkede yaşama deneyimi edinmek, bu ülkelerin insanlarıyla tanışmak ve kültürünü tanımak için AB’ye gitmiştir. Bunlardan 10,000’i Erasmus kapsamında giden öğrenci ve akademisyenlerdir. Ayrıca Erasmus çalışmaları için her yıl 4.000 öğrenci AB'den Türkiye’ye gelmektedir.

  • Bu tür çok sayıda başarılı proje örnekleri vardır: Erasmus, Marie Curie, Kültür Köprüleri, Sivil Toplum Diyaloğu: Istanbul 2010 gibi. Bu başarılı programlar nadiren manşetlerde yer alsa da AB-Türkiye ilişkileri kapsamında çok önemli kazanımlardır. Bu konuda bazı detaylı bilgiler vermek isterim.

  • Kültür Köprüleri AB-Türkiye arasında İstanbul 2010’a paralel şekilde yürütülen bir şemsiye programdır. Programın yenilikçi tarafı, AB Üyesi Ülkelerin Türkiye’deki kültür kuruluşları ile Türkiye’de kültür alanında faaliyet gösteren kurumlar arasında ortaklık kurulması prensibidir. Bazıları halen devam etmekte olan, 4 büyük proje aracılığıyla yürütülen programa Türkiye de dahil toplam 18 ülke katılmaktadır.

  • Bu tür kültürel değişim programlarının etkisini ortaya koymak amacıyla burada değinmeye değer gördüğüm bir örnek vermek isterim. Projenin adı “AB Edebiyatı Türkiye’ye Türk Edebiyatı AB’ye Gidiyor”: Proje kapsamında oluşturulan “Gezici Kütüphane- AB”, 7 AB ülkesinden 66 yazarla birlikte Türkiye’yi dolaştı. Bu sayede Türk okurlar Avrupalı yazarlarla birebir tanışma ve onlarla çeşitli konular üzerinde açık ve canlı bir tartışma yapabilme imkanı buldular. Gezici kütüphane daha sonra “Gezici Kütüphane-Türkiye”’ye dönüştürüldü ve 20 Türk yazar eserlerini programa katılan AB ülkelerinde tanıttılar. Bu çerçevede İstanbul, Pécs ve Essen’de ortak sergiler açıldı. Bu “mobil kütüphane” yaklaşık 24,000 km yol kat ederek 40,000 civarında insanla tanıştı, Türkiye’de durduğu 31 şehirde 226 kültürel etkinlik düzenlendi.

  • Bu neden güzel bir örnek? Çünkü bu proje insanların başka insanlarla, arada siyaset olmaksızın, doğrudan etkileşime girmesini sağladı.

  • Bir başka güzel örnek: 4 Kültür Köprüleri Paneli (edebiyat, sinema, moda & tasarım, müzik) kültür aktörleri ve profesyoneller ortak sorunları ve kültürlerarası diyalogun geliştirilmesindeki rollerini tartışmak üzere bu panellerde bir araya geldiler. Panel katılımcıları AB ve Türkiye’den Günter Grass, Elif Şafak, Reha Erdem, Piero Lissoni, Serra Yılmaz, Michel Relhac, Atıl Kutoğlu, Buket Uzuner, Mario Levi, Arturo Dell Acqua Bellavitis, Lavignia Longhi, vb. gibi tanınmış isimlerdi. Bu arada şunu da belirtmek isterim ki bu panellerde yalnızca kültür aktörleri değil öğrencilerin de aralarında bulunduğu izleyiciler de görüş ve dileklerini interaktif biçimde paylaşabildiler. Paneller CNNTürk kanalında yayınlanıyor. Daha dün akşam Esma Sultan Yalısı'nda moda ve tasarım üzerine bir oturum gerçekleştirdik.

Geleceğe yönelik beş düşünce

  • Kültür her sosyal grup, toplum ve ülke içinde ve ötesinde paylaşım, tartışma ve farklılıklar karşısında açık olmayı gerektirir.

  • Tanımı itibariyle kültür, sivil toplumu ilgilendiren bir konudur: kültürel yaratım çoğulculuğa, girişim özgürlüğüne, ifade özgürlüğüne ihtiyaç duyar; kültürel projeler siyasi veya spesifik çıkarlar gözetilerek veya tepeden-aşağı bir yaklaşımla yönlendirilmemelidir.

  • Kültürel projeler, hem Türkiye içinde hem de Türkiye ile Avrupa Birliği arasında öncelikli olarak insanlar arası bağ kurmaya; çeşitliliğe ve birlikte yaşamı göstermeye odaklanmalıdır. Sivil toplum kültür girişimleri, siyasetten uzak durarak ve "gerçek halka" yakın durarak toplumun ve uluslararası düzeyde karşılıklı anlayışın gelişiminde üzerine düşen rolü eksiksiz bir şekilde yerine getirebilecektir.

  • Kültürel etkinlikler kamu ve özel mali kaynağa gereksinim duyar. Türkiye'nin kuvvetli bir gelenek oluşturduğu -- büyük özel sektör gruplarının katkıları da dahil -- sponsorluk faaliyetleri de bu kapsamda yer almaktadır. Kamu veya özel sektör kaynaklı olsun fon desteği, karşılığında hiçbir beklenti olmaksızın verilmeli ve sanatsal ifadeyi korumalı ve hatta garanti altına almalıdır. Kamunun sanat ve kültür alanında eğitim, kültürel girişimler, uygun düzenleyici çerçevenin sağlanması gibi konulardaki katkısı büyüktür.

  • Sponsorun bakış açısıyla anlamlı; teknik ve finansal olarak uygulanabilir projeleri desteklemek üzere, kültürel girişimlerin beraberinde teknik destek de yer almalıdır. Kullanılabilir para her zaman için talep edilen miktarın altında kalacaktır; dolayısıyla, bir çeşit seçim mekanizmalarına ihtiyaç doğmaktadır. Aynı zamanda, kamu veya özel fon mekanizmalarıyla çok da tanışık olmayan çevrelerden gelen kültürel girişimlerin, eşit düzeyde dikkate alınması bağlamında erişimde eşitlik de önemli bir konudur.

***

  • İşte AB, Türkiye'deki kültür çalışmalarını bu yönde sürdürecektir. Bu, kültür sektörü ve yaratıcı sektörün sunduğu potansiyelden tam anlamıyla faydalanabilmek için güçlerimizi bir araya getirmek ve çabalarımıza hız kazandırmak için bir fırsattır.

  • Ortak kaderimizin göz ardı edilmesi için bunca mazeretin olduğu bir zamanda bu konu aynı zamanda, Türkiye ile AB arasında karşılıklı anlayışın geliştirilmesi yönünde de bir fırsat teşkil etmektedir.

  • Ve son olarak kültür, olgun bir demokrasiye giden bir diğer bulvar olduğunu kanıtlamıştır.